Hayat… Bir kez verilmiş, bir daha asla geri gelmeyecek bir armağan. Peki, bu değerli hediyeyi nasıl kullanıyoruz? Sakin ve farkında mı yaşıyoruz, yoksa hoyratça harcayıp hızla mı tüketiyoruz? Her anı dolu dolu mu yaşıyoruz, yoksa içi boş günler mi geçip gidiyor? Bu soruların cevabı belki de hayatın kendisi kadar karmaşık ve derin.
Ömrümüz, bize emanet edilmiş bir zaman dilimi. Ancak o kadar hızlı geçiyor ki, çoğu zaman farkında bile olmadan bir günün, bir ayın, hatta yılların akıp gittiğini görüyoruz. Bu sınırlı zaman içinde kendimize ne kadar yer ayırıyoruz? Neye öncelik veriyoruz? Ömrümüz, harcanacak bir şey mi, yoksa yaşamın her anında değerini bilmemiz gereken bir hazine mi?
Gerçek şu ki, bu hayatta her şey sınırlı. Hayallerimiz, hedeflerimiz, isteklerimiz; hepsi bir zaman dilimine sığdırılmak zorunda. Bir gün bu yolculuğun sonuna varacağız ve geriye dönüp baktığımızda ne göreceğiz? Boşa harcanmış günler mi, yoksa anlamla doldurduğumuz bir ömür mü?
Zaman su gibi akıp geçerken, biz de onunla birlikte akıyoruz. Saatin içindeki kum taneleri nasıl yavaşça azalıyor ve sona doğru yaklaşıyorsa, biz de hayatımızın sonuna doğru ilerliyoruz. Her geçen an, ömrümüzden bir yaprak düşüyor. Ve mevsimler ne olursa olsun, o yapraklar dökülmeye devam ediyor. Bu kaçınılmaz gerçeği kabul etmek, bize hayatın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatmalı.
Hayatın içinde kaybolduğumuzda, neyin önemli olduğunu bazen unutabiliyoruz. Ancak, bu tek bir ömür bize ait ve onu dolu dolu yaşamaktan başka şansımız yok. Pişmanlıkların, keşke dedirten anların önüne geçmenin yolu, her ana anlam katmaktan geçiyor. Ömrümüzü sadece bir varoluş olarak değil, değer verdiğimiz, kendimize ve sevdiklerimize kıymet kattığımız bir yolculuk olarak görmeliyiz.
Bir gün bu hayat sona erdiğinde, geriye sadece anılar kalacak. Kaçırdığımız trenlerin ardından hüzünle bakmak istemiyorsak, şimdi bu anı dolu dolu yaşamak zorundayız. Her an, her nefes, ömrümüzün bir parçası. Ve bu parçalar bir araya geldiğinde hayatımızın bütünü oluşuyor. Ne kadar dikkatli, ne kadar özverili bir şekilde yaşarsak, o kadar anlam dolu bir hayat biriktirmiş oluruz.
Bu yüzden, bu ömrü bir daha geri gelmeyecek bir fırsat olarak görmeliyiz. Onunla anbean yaşamayı öğrenmeli, her anı sahiplenmeli, her nefesi anlamla doldurmalıyız. Çünkü başka bir ömrümüz yok. Başka bir hayat, başka bir fırsat yok. Şimdi, şu an, bu hayat bize sunulmuş en büyük hediye ve onu en güzel şekilde yaşamak da bizim elimizde.