İnsan, hissetmekten korkar hale geldiğinde, içinde derin bir boşluk oluşur. Sevgi, korku ve acı birbirine karışır, her şey bulanıklaşır. Sürekli duygularıyla oynanan bir kişi için, bu bulanıklık daha da yıpratıcı hale gelir. Sevgiye dair inancı kaybolur, her an daha da yalnızlaşır. Peki, bir kalp sürekli incitildiğinde ne olur? O kalp, en sonunda isyan eder.

Hayat, bazen bizi duygusal bir girdaba sürükler ve ne hissettiğimizi anlamak neredeyse imkânsız hale gelir. Her şey birbiriyle karışır, içimizdeki duygular darmadağın olur. Sevmekten korkarız, hislerimize kapılmaktan korkarız, çünkü duygular bizi incitebilir. İnsan olmanın özü olan bu hisler, bizi bir kere sararsa, onlardan bir daha kurtulamayacağımızı sanırız. Özellikle de sürekli duygularıyla oynanan bir kişi için bu korkular daha derin bir isyana dönüşür.

Bir insanın sevdiği kişiye karşı olan hislerinde bile zorlanması, belki de en büyük acıdır. Sevmek, başlı başına cesaret isteyen bir duygudur. Fakat sürekli duyguları oynanan bir kişi için, sevmek sadece cesaret değil, aynı zamanda yıpratıcı bir hale gelir. Yüreğinde biriken acılar, bir noktadan sonra kişiyi o kadar paslandırır ki, artık sevmek bile zor gelir. Alışmamış, belki de alışamamıştır. Her an sevdiğini düşünmek, onu sürekli aklında tutmak yorucu hale gelir. Sevgi, bir yük gibi hissettirmeye başlar.

Bazen insan, en derin hislerinin bile farkına varmaz. Boşluklar oluşur ve bu boşlukları anlamsız sözlerle doldurmaya çalışır. Ama aslında o sözlerin hiçbiri gerçek hislerini ifade etmez. Kişi, sürekli duygularıyla oynandığında, sevgi ve acı birbirine karışır ve neyin doğru, neyin gerçek olduğunu ayırt etmek zorlaşır. Kalbindeki boşluklar, sevdiği kişiye olan ilgisini bile zayıflatır. Her an ona bakmak, her an yeni bir şey söylemek ister, ama bunun mümkün olmadığını fark eder. Duyguların akışını kontrol edemez hale gelir ve bu da kişiyi derin bir isyana sürükler.

Duygularıyla oynanan bir insan, sonunda sevmekten bile korkar hale gelir. Sevgi, bir anlık bir heves ya da boşluk doldurmak için kullanılan bir araç gibi gelir. Oysa ki sevgi, derin bir bağlılık ve içten bir teslimiyet olmalıdır. Ancak kişi, sürekli olarak incitildiyse, bu teslimiyet ona bir tuzak gibi görünmeye başlar. Her an yeni sözler bulmak, her an karşısındakinin her hareketini izlemek ister, fakat yapamadıkça içten içe daha da kırılır. Sevgiye dair inancını kaybeder.

Bu isyan, sadece sevmekle ilgili değildir. İnsan, kendisi olmaktan da korkar hale gelir. Çünkü sevmek, acı çekmek demek olmuştur. Artık sevgiye dair tüm umutlarını kaybetmiştir. Hislerini tamamen boşluklarla doldurmuş, karşısındaki insana bile tam anlamıyla bağlanamaz hale gelmiştir. Her an bir eksiklik hisseder, her an bir boşluk yaşar. Duygularıyla oynanan bir kişi için, sevgi artık huzur değil, korkuyla sarılan bir duygudur. Ve bu korku, zamanla isyana dönüşür.

Sonuç olarak, sevgi ve acı, bir noktada birbirine karışır ve insan, duygularına yabancılaşır. Her an sevdiğini hissetmek, her an onun yanında olmak zor gelir. Sevmekten korkan kişi, hislerinin kontrolünü kaybeder ve içsel bir savaş başlar. Bu savaş, sonunda kişiyi duygularına karşı bir isyana sürükler. Oysa ki sevgi, korkuyla değil, özgürce yaşanmalıdır. Ama bazen insanın hisleri o kadar manipüle edilir ki, artık bu özgürlüğü bulmak imkânsız hale gelir.

Duygularıyla oynanan bir insanın isyanı, sevginin ve güvenin yitimiyle başlar. Bu, sadece sevmekten değil, kendisi olmaktan da korkmaya başlamasıyla derinleşir. Ancak, her ne kadar yaralı olsa da, bir kalp her zaman iyileşme potansiyeline sahiptir. İsyan, bir son değil, belki de yeniden başlama fırsatıdır. Duygusal özgürlüğü kazanmak için geçmişin yüklerinden kurtulmak gerekir, çünkü gerçek sevgi korkunun gölgesinde değil, özgürlüğün ışığında yaşanır.