Hayatta herkes zaman zaman kendini bir şeyler için feda etmek zorunda kalır. Ailemiz, sevdiklerimiz, hayallerimiz ya da inançlarımız için fedakarlık yaparız. Ancak bu süreç her zaman kolay olmaz. Kendimizi çoğu zaman “neden hep ben?” sorusunu sorarken buluruz. Oysa gerçek fedakarlık, karşılığında hiçbir şey beklemeksizin, sadece içimizdeki inançla yapılan bir eylemdir. Peki, fedakarlığın derinlerinde neler yatar? Tıpkı toprağa gömülen bir tohum gibi, büyümek için karanlığa razı olmak gerekir. İşte fedakarlığın asıl gücü de burada başlar.
Fedakarlık, bazen tohum olmaya benzer. Toprağın altına gömülmeye razı olmalısın. Her zaman en üstte olmayı arzulayan bir zihinle fedakarlık yapamazsın. “Neden ben altta kalıyorum? Neden hep ben fedakarlık yapıyorum?” gibi sorular, seni sadece daha fazla dibe çeker. Oysa ki toprak, sadece fedakar olanları kabul eder ve büyütür.
Gerçek bir fedakarlık, başkaları için durman gereken yerde durabilmektir. Altta mı olman gerekiyor? Bunu kabullenmek, hatta sevmek zorundasın. En üstte ya da en güçlü olma hırsından vazgeçtiğin an, aslında en güçlü olduğun andır. Çünkü fedakarlık, ne kadar güç gerektirirse o kadar büyütür insanı.
Fedakarlık karanlıkla dost olmayı bilmektir. Tohum gibi... Kimse seni fark etmese bile, sen yolunda gitmekten vazgeçmemelisin. Herkesin ilgisini beklemek, seni sadece yorar. Bazen gömüldüğün toprağın içinde kimse seni göremez, kimse seninle ilgilenmez. Ama bu, seni orada büyümekten alıkoymaz. Kimse seni fark etmiyor diye tohum olmaktan vazgeçemezsin. Çünkü bir tohum, yerin altındayken bile potansiyelini taşır; gizlice, sessizce güçlenir.
En önemlisi de, toprağa katlanmak... Ama sadece katlanmak yetmez, onu sevmek gerekir. Zorlukların içinde büyüme imkanı bulanlar, toprağa sıkı sıkı sarılanlar, sonunda yeşermeyi başarır. Sorumluluklarını, yükümlülüklerini şartlara bağlı olarak ertelemek yerine, onları sevmeli ve sahiplenmelisin. Çünkü ancak bu şekilde kök salabilirsin.
Hayat da böyledir. Zorluklar, karanlık dönemler gelir geçer. Her fedakarlık, seni biraz daha olgunlaştırır, biraz daha güçlü kılar. Bir gün, büyüyüp yeşerdiğinde o tohumun verdiği meyvelerle ne kadar büyük bir yolculuktan geçtiğini fark edeceksin.
Unutma ki, tıpkı bir tohum gibi, fedakarlık da gizli bir güç taşır. Yeter ki sen o tohuma inan ve zamanını bekle. Toprak seni kucaklar, büyütür ve sonunda ışığa ulaştırır.
Sonunda, tıpkı bir tohumun toprağın derinliklerinden yükselip yeşermesi gibi, fedakarlık da meyvelerini verir. Belki o an kimse fark etmese bile, yapılan her fedakarlık gelecekte bir ışığa dönüşür. Önemli olan, toprağa ve karanlığa sabırla sarılmak, zorluklara göğüs germektir. Büyümek ve yeşermek için, o karanlığa ihtiyaç duyarız. Bu yüzden, fedakarlığın içindeki gücü fark etmeli ve hayatın her aşamasında bu güçle ilerlemeliyiz. Çünkü sonunda, bizi bekleyen ışık her şeye değer olacaktır.