Heybe, günümüzde tamamen unutulmuş olsa da geçmişte en önemli taşıma araçlarından biriydi. İki gözden oluşan bu basit ama işlevsel eşya, her evin olmazsa olmazlarından biriydi. Heybeyi bu kadar önemli kılan şey, haftanın ilk günü olan Pazartesi günü, ilçe merkezinde kurulan pazara gidildiğinde evin ihtiyaçlarını taşımak için kullanılmasıydı. Pazardan alınan meyve, sebze ve diğer eşyalar, heybenin iki gözüne doldurularak sırtlanır ve evin yolunu tutardı.

Zamanla, pazar alışverişlerinde kullanılan heybe, yerini file torbalara, ardından pazar çantalarına ve poşetlere bıraktı. Ancak heybenin kullanımı yalnızca pazarla sınırlı değildi. Araziye çalışmaya gidildiğinde ya da çobanlar erzak taşırken de heybe sıkça kullanılırdı. Heybenin gözlerine doldurulan malzemeler, eşeğin sırtına vurularak kolayca taşınırdı.

Araziye koyunlarını otlatmaya giden çobanlar, bazen heybenin bir gözünde kuzu ile geri dönerdi. Yeni doğum yapan bir koyunun kuzusunu heybeye yerleştiren çoban, akşam eve döndüğünde kuzuyu sahibine teslim ederdi. Geçmişte, tarlaya çalışmaya gidilirken traktörün yerini tutan binek hayvanlarının sırtında mutlaka bir heybe olurdu. Tarlada ihtiyaç duyulan yiyecek, içecek ve diğer malzemeler bu heybeye yerleştirilir, hayvanlarla birlikte taşınırdı. Ancak traktörlerin yaygınlaşmasıyla heybenin yerini sepetler, şimdilerde ise erzak katılan plastik kaplar aldı.

Heybenin bir diğer önemi de gelin arabasına bağlanmasıydı. Eskiden, gelin bindirilen taşıta özenle dokunmuş ve motiflerle süslenmiş özel bir heybe bağlanırdı. Şimdilerde ise bu gelenek yerini seccade benzeri eşyalara bıraktı.

Günümüzde heybe, yalnızca yaşı ilerlemiş insanların hafızalarında kalmış bir hatıra olarak varlığını sürdürüyor. Kıl, yün ve kendir lifinden dokunan bu eşya, artık tamamen kullanım özelliğini kaybetmiş ve modernliğin baskısına yenik düşmüştür.